Çağdaş
demokratik ülkelerde, üniversite yöneticisinin görevlendirilmesinde iki sistemden biri
uygulanır.
1. Üniversite yöneticisi (Chancellor, Vice-Chancellor, President, vb.),
üniversite dışındaki makamlarca atanır. Bu kişi tam yetkilidir. Üniversitenin
başarısı konusunda başlıca sorumlu kişidir. Başarısız olduğunun görülmesi
halinde, atama makamınca görevden alınır. Bu üniversitelerin atamalarında nihaî
karar öğretim üyelerinin dışındaki mercilerdir. Bu sistem başta Birleşik Krallık,
ABD, Kanada, Hindistan, Avustralya gibi ülkelerde başarı ile uygulanmaktadır.
2. Rektör adayları, üniversite öğretim üyeleri, öğrenciler, idarî personel
temsilcilerinden oluşan küçük bir heyet tarafından veya senatolarca üst makama
(genelde Eğitim Bakanına) önerilir ve atanır. Bu sistemde rektörün fazla yetkisi
yoktur. Yetki, büyük ölçüde bakanlık tarafından atanan Kanzler veya buna eşdeğer,
yine bakanlık tarafından atanan bir kişidedir. Bu sistemde fakülteler ve bölümler
nispeten daha yetkilidirler.
2547 sayılı kanun, bunlardan birinci sisteme benzer bir yönetici sistemini, yani,
"atanmış yetkili yöneticiler sistemini" öngörüyordu. Ancak, 7 Temmuz
1992'de yürürlüğe giren 3826 sayılı kanun değişikliğinde yetkiler aynı
kalırken, adayları belirlemeye öğretim üyeleri yetkili kılındı. Böyle güçlü
bir makama gelmek için, öğretim üyeleri arasında kampanyalar başladı ve sonucu 2000
Temmuz'unda doğan krizi hep birlikte yaşadık.
BİRİNCİ ÖNERİMİZ
Arayış içinde bulunduğumuz şu anda önerimiz: 2547 sayılı kanunun ilk
çıktığı günkü (bkz. dipnot) haline
dönüştürülmesi, ancak öğrenci konseyi veya birliği kurularak, her öğrencinin
bunun doğal üyesi olması ve çeşitli kurullarda temsilci bulundurarak, öğrencilerin
üniversite yönetiminde söz sahibi olmalarının kanun hükmüne bağlanmasıdır.
Rektörlerin daha çok üniversite dışından seçilmeleri, bunlarda profesörlük
şartının aranmaması ve süresiz olarak atanmaları, beklenen başarıda
bulunamayanların görevden alınmalarının kolaylaştırılması çağdaş teamüle
uygun düşer.
İKİNCİ ÖNERİMİZ
İkinci önerimiz de üniversitelerin Yükseköğretim Kurulunca kategorilere
ayrılmasıdır. Zira, tüm üniversitelerin aynı pota içinde yönetilmesini gerçekçi
görmemekteyiz.
Bir model olarak, üniversiteleri üç gruba ayırmanın ve yönetimlerini,
Yükseköğretim Kurulunun gözetimi ve denetimi altında düzenlemenin yararlı
olacağına inanıyoruz.
Şöyle ki, birinci gruba az sayıda ve özel statüde üniversiteler alınabilir. Özel
statülü üniversiteler ile ilgili hazırlanan 3708 sayılı kanun (Ek 16), Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu
çerçevede, iptali gerektiren hükümler ayıklanıp, bazı üniversitelerimize böyle
bir statü verilerek, ODTÜ'nin Mütevelli Heyet tarafından yönetildiği dönemdeki
statüsüne benzer bir düzenden yararlanılabilir. Böylece, son yıllarda vakıflarca
kurulan ve hızla gelişen üniversitelerdeki idarî ve malî esnekliklerden devlet
üniversitelerinin de yararlanmalarının yolu açılabilir.
Ikinci grup devlet üniversitelerine, özel statü dışında kalan, ancak uluslararası
atıf endekslerine göre araştırmaları üst düzeyde ve yeterli sayıda bulunan
üniversiteler alınır. Bu üniversitelere yüksek lisans ve doktora eğitim-öğretim
yetkisi verilir ve araştırmalar için malî olanaklar sağlanır.
Üçüncü gruba da yeni kurulan ve daha ziyade lisans ve önlisans düzeyinde eğitim,
öğretim veren üniversiteler girebilir. Bu gruba giren üniversiteler, araştırma
düzeylerine bakılarak ikinci gruba geçirilebilirler.
|