TABLO I
OECD ÜLKELERİNDE "ÖZERKLİK ENDEKS"LERİ
Ülke |
Özerklik İlkesi |
1.
|
Birleşik
Krallık (Üniversiteler) |
100 |
2. |
Belçika
(Özel Üniversiteler) |
93 |
3. |
İrlanda |
87 |
4. |
İtalya
(Özel Üniversiteler) |
73 |
5. |
Birleşik
Krallık (Politeknikler) |
60 |
6. |
İsveç |
56 |
7. |
İtalya
(Devlet Üniversiteleri) |
46 |
8. |
Norveç
|
45 |
9. |
Danimarka |
43 |
10. |
Hollanda |
43 |
11. |
Fransa |
42 |
12. |
Avusturya |
32 |
13. |
Federal
Almanya |
29 |
14. |
İsviçre
(Kantonal Üniversiteler) |
29 |
15. |
İsviçre
(Federal Üniversiteler) |
20 |
Bu tabloda görüldüğü gibi, özerklik göreceli bir kavramdır. Birleşik Krallık'ın
(İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) daima dışarıdan atamayla gelen
yöneticilerle idare edilen üniversiteleri, yönetici adayları öğretim üyeleri, idari
personel ve öğrencilerden oluşan küçük bir heyetçe seçilerek atanan ve
kurullarında oylamayla alınan kararlarla yönetilen Federal Alman üniversitelerinden
çok daha fazla özerkliğe sahiptir.
Başka bir deyişle, çağdaş üniversite yönetiminde "idarî özerklik" diye
bir kavram yoktur. Örneğin, bir Ingiliz veya Amerikalı öğretim üyesine
"Üniversitenizin idarî özerkliği var mıdır?" diye bir soru sorarsanız,
neyi kastettiğinizi uzun uzun anlatmanız gerekir.
Bilimsel özerklik de doğrudan "scholarly autonomy" olarak tercüme edildiği
takdirde, bir yabancı bilim adamı için anlam taşımaz. Bu kavramın yabancı dildeki
karşılığı "academic freedom", yani "akademik hürriyet"tir.
Akademik hürriyet, kurumsal değil, üniversite öğretim üyelerine mahsus kişisel bir
ayrıcalık olup, üniversitenin ruhu ve esasıdır. Ancak, bu kavramın kısa bir
tanımı yoktur. Nitekim, Birleşik Krallık'ta Temmuz 1988'de çıkarılan "Eğitim
Reformu Kanunu"nda, "Üniversite öğretim üyeleri, işlerini kaybetme
tehlikesine maruz kalmaksızın, ancak yürürlükteki yasalar içinde kalmak kaydıyla,
bilinenleri sorgulama ve ihtilaflı görüşlere sahip olma hakkına sahiptir"
şeklinde bir hükme yer verilmiştir.
Belirli bir konuda araştırma yapmak üzere devletten veya özel sektörden kaynak
tahsisi isteyen bir öğretim üyesi, bunun için o kurum veya kuruluşa gerekçeli bir
proje ile buna bağlı bir bütçe sunmak ve bunun kabulü ile ilgili olarak belirtilen
şartlara aynen uymak zorundadır. Araştırma için şartsız kaynak tahsisi çok
nadirdir ve sadece Nobel Ödülü seviyesinde ödüller kazanan bilim adamlarının
bazılarına tanınan çok özel bir imtiyazdır. Ancak, kaynak tahsisi talep etmeyen bir
öğretim üyesi istediği konuda ve dilediği biçimde araştırma yapma hakkına
sahiptir. Türkiye'de ise araştırma için kaynak tahsisine Yükseköğretim Kanunu'nda
olanak sağlanmış ve üniversitelerimizde devlet bütçesinden araştırma fonları
ihdas edilmiştir.
Öte yandan birçok batı ülkesinde, üniversitenin verdiği diploma, diplomayı alan
kişiye doğrudan mesleğini icra etme yetkisini vermez. Meslek icra yetkisi, yani
ehliyet, mezuniyetten sonra devletçe veya meslekî kuruluşlarca yapılan sınavları
başardıktan sonra alınır. Dolayısıyla, üniversitelerde dereceye veya diplomaya
yönelik programlar ile bunların kapsamları ve mezuniyet şartları, bu kurum ve
kuruluşların belirledikleri genel esaslar dahilinde, ilgili akademik birimlerce tespit
edilir ve her öğretim üyesi bunlara uymak zorundadır.
Genellikle, üniversitelere hesap sorma (accountability) mekanizması olmaksızın kaynak
tahsis edilmez. Ancak, Ingiltere ve ABD'de olduğu gibi bazı ülkelerde üniversitelerin
özel konumları dikkate alınarak, bu kurumlara ayrıntılı fasıl ve kalemlere
bölünmüş bütçe yerine, az sayıda fasıldan oluşan bütçe verilmesi esası
benimsenmiştir. Bunun yanı sıra, genel temayül üniversitelerin mümkün olduğu
ölçüde kendilerinin kaynak yaratmalarının teşvik edilmesidir. Bir üniversite
kendisinin yarattığı kaynaklar ölçüsünde sarf kolaylığına sahiptir. Hür ve
demokratik ülkelerdeki üniversiteler bunu yaparken, tabii ki serbest piyasanın arz ve
talep şartlarına uymak zorundadır.
Özetle, öğretim üye adaylarının seçimi, ders programlarının düzenlenmesi,
öğrenci kabulü, mezuniyet şartlarının ve araştırma konularının tespitinde
üniversitenin ne ölçüde karar almaya yetkili olduğu, özerkliğin geleneksel
tanımının başlıca unsurlarıdır.
Üniversitenin topluma hesap vermesi, toplum tarafından denetlenmesi ve üniversiteye
kaynak tahsisi mekanizmaları, dünya üzerindeki üniversitelerin tümünün bu
konulardaki karar yetkilerini sınırlamaktadır. Bu sınırlamalar, hem devlet
üniversiteleri için, hem de özel üniversiteler için geçerlidir. Dolayısıyla,
önemli olan, bir yandan topluma hesap verip toplum tarafından denetlenirken, öte yandan
üniversitenin önemli unsuru olan öğretim üyelerinin akademik hürriyetlerinin
korunması, üniversite içinde "kollegyal" bir ortamın sürdürülmesi ve
üniversitenin değişen politik şartlardan etkilenmemesinin sağlanmasıdır.
Dolayısıyla, hesap verme ve denetleme mekanizmalarının bulunmaması, üniversitenin
içine dönük olmasına yol açabileceği gibi, öğretim üyelerinin akademik
hürriyetleri bakımından da zararlı ve sakıncalıdır.
Açıkça görüldüğü gibi, merkezî veya üst yönetim kurulu niteliğindeki ara
kuruluşların mevcudiyeti olsun, üniversite yöneticisinin atamayla gelmesi veya
profesör ve doçent atamaları olsun, izlenen usuller ülkeden ülkeye değişmekte olup,
bunların üniversite özerkliği ile doğrudan ilgisi yoktur. Bütün usul ve yönetim
sistemlerinin temeli, üniversitenin topluma karşı sorumlu olduğu ve faaliyetleri
itibarı ile topluma hesap verme zorunluluğunun bulunduğu ilkesine dayanmaktadır.
Yukarıda açıklandığı gibi, üniversite özerkliği Batı ülkelerinde bambaşka bir
şekilde anlaşılmakta olup, bu kavramın evrensel tanımları vardır. Hal böyle iken,
"Üniversiteler kendi seçtikleri organlar eliyle yönetilmediği sürece özerk
değildirler" veya "Üniversite mensubu olmayan kişilerin üniversite
yönetiminde yer almaları özerkliğe aykırıdır" gibi savların evrensel
geçerliliği yoktur.
Nihayet şunu belirtmek gerekir ki, hükümet veya üniversite dışından bir organ
tarafından denetlenme, topluma karşı sorumlu kılınma ve hesap verme mekanizmaları
bulunmayan kurumlarda oligarşik yapılar oluşur ve bunun sonucunda da üniversitenin
ruhu olan akademik hürriyet ortamı asla oluşamaz. Üniversitenin ruhunu ve esasını
oluşturan akademik hürriyete yönelik tehditlerin zaman zaman üniversite içinden
oluştuğu unutulmamalıdır. Dünya üniversite tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Görüldüğü gibi, ileri, hür ve demokratik ülkelerdeki demokratik üniversite
kavramı, belirli şartlarla görevlendirilen, saygın kişilerin oluşturduğu öğretim
üyeleri topluluğunun dokunulmazlığının ötesinde, üniversiteyi, öğrencisi, idarî
ve teknik personeli ve elbette öğretim üyesiyle bir bütün olarak değerlendiren,
çalışmaların, kendisi dışındaki bir organ tarafından değerlendirilmesini ve
denetlenmesini esas alan bir anlayış ve uygulamadır. Nitekim YÖK bu amaçla
kurulmuştur.
|