ÜNİVERSİTENİN
SAHİBİ KİMDİR? Üniversiteler
ve özellikle devlet üniversiteleri, vatandaşların vergileri ile finanse edilmektedir.
O nedenle, hiç şüphesiz, üniversitenin sahibi toplumdur. Ve toplumun temsilcisi de,
Devlet ve seçimle gelen hükümetlerdir. Hükümetlerin, üniversitelerin yönetimleriyle
ilgilenme-meleri söz konusu olamaz.
Üniversiteyi oluşturan başlıca unsur, hiç şüphesiz öğrencilerdir ve
üniversiteler öğrencilerin eğitimi için kurulurlar. O halde, üniversite yönetiminde
ve denetiminde öğrencilerin söz sahibi olmamaları da düşünülemez.
Bunlar, demokrasinin gereklerindendir.
Demokratik ülkelerde üniversite yöneticisinin (recteur, president vb.) göreve
getirilmesinde, hükümetin veya merkezi yükseköğretim kurullarının veya mütevelli
heyetlerin rolleri, öğretim üyelerinin özgürce eğitim, öğretim, sanat ve
araştırma yapma ve yayma hürriyetlerini kısıtlamaz. Bu hürriyetler, demokratik
ülkelerin anayasalarında mevcuttur. Anayasamızın da 27. maddesinde, söz konusu
hürriyetler teminat altına alınmıştır. Anayasamızın 130. maddesi ise, çeşitli
düzeylerde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapma
görevlerini üniversiteye vermiştir. Bunlar, öğretim üyelerinin görevlerindendir.
Ancak, bu görevlerin ne ölçüde yapıldığını kim denetleyecektir? Öğretim
üyeleri tarafından önerilen adaylar arasından seçilen rektör mü, yoksa toplumun
temsilcisi olarak görevde olan hükümet veya YÖK benzeri bir üst kuruluş mu? Ayrıca
öğrencilerin, yönetim ve denetimde rolleri olmayacak mı?
Çeşitli ülkelerdeki örneklerin incelenmesinden görülmektedir ki, üniversite
rektörünün veya yöneticisinin yetkileri, üniversiteden üniversiteye değişmektedir.
Doğrudan ve dışarıdan atanan üniversite yöneticisinin, ABD ve İngiltere'de olduğu
gibi geniş yetkileri vardır. Ancak, bu yöneticileri atayan organ, gerektiğinde bu
yöneticiyi her an görevden alabilmektedir.
Türkiye'de 2547 sayılı kanunda, atama yoluyla göreve getirilen rektörlere, geniş
yetkiler tanınmıştır. Ancak, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gerektiğinde rektörleri
istifaya davet ederek, kabul etmedikleri takdirde Cumhurbaşkanının onayını alarak,
görevlerine son vermek yetkisine sahiptir.
Öte yandan, Almanya'da olduğu gibi öğretim üyeleri, öğrenci ve idarî personel
temsilcilerinden oluşan seçim heyeti tarafından aday gösterilen yöneticilerin (ki,
burada da üst makam ataması gerekmektedir) yetkileri sınırlıdır. İdarî ve malî
konularda yetkinin Bakanlık tarafından atanan Kanzler veya eşdeğeri yöneticide
bulunduğu unutulmamalıdır. Akademik konularda ise yetki, üniversiteyi oluşturan
fakülte ve bölümlerdedir. Bu ülkelerde üniversite Präsident'i veya Rektor'u,
senatonun bir üyesidir ve örneğin Almanya'da bir öğrenci, senato başkanlığına
veya üniversite Präsident'liğine seçilebilmektedir.
2547 sayılı kanunun ilk yürürlüğe girdiği tarihteki, üniversite öğretim
üyelerinin rektör adaylarının seçilmesinde rollerinin bulunmadığı atama
sisteminde, yukarıda belirtildiği gibi, rektörlere geniş yetki ve sorumluluk
tanınmıştır. Ancak, 7 Temmuz 1992 tarihinde yürürlüğe giren 3826 sayılı kanunla
yapılan değişiklik ile rektör aday adaylarını belirleme yetkisi üniversite
öğretim üyelerine verilirken, rektörlerin yetkileri aynen devam ettirilmiştir. Bundan
dolayıdır ki bu ölçüde yetkili bir konumu elde edebilmek için alabildiğine
kampanyalar ve vaadler yapılmıştır. Işte, kargaşanın başlıca kaynağı budur.
Üniversite yöneticilerinin seçilme ve atanmalarının yanı sıra, üniversite
profesörlerinin seçilmesi ve atanması da büyük önem taşımaktadır. Kıta
Avrupasındaki üniversitelerde, profesör adaylarının üniversitelerce belirlenmesi ve
Eğitim Bakanlarınca onaylanıp atanması üniversite özerkliğine aykırı
bulunmamaktadır. ABD'de ise bu onayı mütevelli heyet vermektedir.
|