II
DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE VE
ÖZGÜR ÜNİVERSİTE KAVRAMLARI

ÜNİVERSİTENİN SAHİBİ KİMDİR?

Üniversiteler ve özellikle devlet üniversiteleri, vatandaşların vergileri ile finanse edilmektedir. O nedenle, hiç şüphesiz, üniversitenin sahibi toplumdur. Ve toplumun temsilcisi de, Devlet ve seçimle gelen hükümetlerdir. Hükümetlerin, üniversitelerin yönetimleriyle ilgilenme-meleri söz konusu olamaz.

Üniversiteyi oluşturan başlıca unsur, hiç şüphesiz öğrencilerdir ve üniversiteler öğrencilerin eğitimi için kurulurlar. O halde, üniversite yönetiminde ve denetiminde öğrencilerin söz sahibi olmamaları da düşünülemez.

Bunlar, demokrasinin gereklerindendir.

Demokratik ülkelerde üniversite yöneticisinin (recteur, president vb.) göreve getirilmesinde, hükümetin veya merkezi yükseköğretim kurullarının veya mütevelli heyetlerin rolleri, öğretim üyelerinin özgürce eğitim, öğretim, sanat ve araştırma yapma ve yayma hürriyetlerini kısıtlamaz. Bu hürriyetler, demokratik ülkelerin anayasalarında mevcuttur. Anayasamızın da 27. maddesinde, söz konusu hürriyetler teminat altına alınmıştır. Anayasamızın 130. maddesi ise, çeşitli düzeylerde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapma görevlerini üniversiteye vermiştir. Bunlar, öğretim üyelerinin görevlerindendir.

Ancak, bu görevlerin ne ölçüde yapıldığını kim denetleyecektir? Öğretim üyeleri tarafından önerilen adaylar arasından seçilen rektör mü, yoksa toplumun temsilcisi olarak görevde olan hükümet veya YÖK benzeri bir üst kuruluş mu? Ayrıca öğrencilerin, yönetim ve denetimde rolleri olmayacak mı?

Çeşitli ülkelerdeki örneklerin incelenmesinden görülmektedir ki, üniversite rektörünün veya yöneticisinin yetkileri, üniversiteden üniversiteye değişmektedir. Doğrudan ve dışarıdan atanan üniversite yöneticisinin, ABD ve İngiltere'de olduğu gibi geniş yetkileri vardır. Ancak, bu yöneticileri atayan organ, gerektiğinde bu yöneticiyi her an görevden alabilmektedir.

Türkiye'de 2547 sayılı kanunda, atama yoluyla göreve getirilen rektörlere, geniş yetkiler tanınmıştır. Ancak, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gerektiğinde rektörleri istifaya davet ederek, kabul etmedikleri takdirde Cumhurbaşkanının onayını alarak, görevlerine son vermek yetkisine sahiptir.

Öte yandan, Almanya'da olduğu gibi öğretim üyeleri, öğrenci ve idarî personel temsilcilerinden oluşan seçim heyeti tarafından aday gösterilen yöneticilerin (ki, burada da üst makam ataması gerekmektedir) yetkileri sınırlıdır. İdarî ve malî konularda yetkinin Bakanlık tarafından atanan Kanzler veya eşdeğeri yöneticide bulunduğu unutulmamalıdır. Akademik konularda ise yetki, üniversiteyi oluşturan fakülte ve bölümlerdedir. Bu ülkelerde üniversite Präsident'i veya Rektor'u, senatonun bir üyesidir ve örneğin Almanya'da bir öğrenci, senato başkanlığına veya üniversite Präsident'liğine seçilebilmektedir.

2547 sayılı kanunun ilk yürürlüğe girdiği tarihteki, üniversite öğretim üyelerinin rektör adaylarının seçilmesinde rollerinin bulunmadığı atama sisteminde, yukarıda belirtildiği gibi, rektörlere geniş yetki ve sorumluluk tanınmıştır. Ancak, 7 Temmuz 1992 tarihinde yürürlüğe giren 3826 sayılı kanunla yapılan değişiklik ile rektör aday adaylarını belirleme yetkisi üniversite öğretim üyelerine verilirken, rektörlerin yetkileri aynen devam ettirilmiştir. Bundan dolayıdır ki bu ölçüde yetkili bir konumu elde edebilmek için alabildiğine kampanyalar ve vaadler yapılmıştır. Işte, kargaşanın başlıca kaynağı budur.

Üniversite yöneticilerinin seçilme ve atanmalarının yanı sıra, üniversite profesörlerinin seçilmesi ve atanması da büyük önem taşımaktadır. Kıta Avrupasındaki üniversitelerde, profesör adaylarının üniversitelerce belirlenmesi ve Eğitim Bakanlarınca onaylanıp atanması üniversite özerkliğine aykırı bulunmamaktadır. ABD'de ise bu onayı mütevelli heyet vermektedir.
 

  
Bölüm II'ye dönüş.
 
"İçindekiler" sayfasına dönüş.